SAÇIMIZI KESMEK BİLE YOLUMUZDAKİ ÇAKILLARI TEMİZLEMEYE YETMEZ


Filiz BAHÇIVAN YAZIYOR...
111
 
 


Cehalet en güçlü silahtır. Cehaletten daha etkili bir silah yapılmadı henüz. 

Bekliyoruz. Neyin geleceğini bilmeden bekliyoruz. Bu bekleyiş ve beklerken yaşayıp gördüklerimiz bizlere acı vermeye devam ediyor.

İran da bir kadın baş örtüsünden saçı göründüğü için yani "yeterince örtünmediği"

için öldürüldü. Mahsa Amini 22 yaşındaydı. Birilerinin kızı, kardeşi, arkadaşı, ablasıydı. 

İran'da kadınlar protesto amacıyla saçlarını kesmeye başladılar. İncecik, cılız bir ses olarak kalmaya devam edecek söylemeye, anlatmaya çalıştıkları acı. 

Cehalet ve bağnazlığın hüküm sürdüğü yerde insana özgü ne varsa kurutur. 

Toplumların üzerinde cehaletin sonsuz bir etkisi var gibi. Hiç bitmiyor, insanı sürekli dibe çekiyor. Özellikle din kisvesi altında körelmiş zihinleri yalan yanlış hurafelerle, bilgilerle doldurarak cehaleti adeta güncelleyerek insanları suç makinesine çevirebiliyorlar. Ruhsuz, acımasız, vicdansız birer suç makinesi. 

Suç makinelerine çevrilmiş canileri, bazen onlarca insanla birlikte kendini de patlatan canlı bomba olarak gördük. Bazen de hiçbir zaman anlayamayacağım  recm edilerek öldürülen bir kadına taş atarken karşımıza çıkıyorlar.

RECM'i bilirsiniz.

Hani şu taşlanarak öldürülme. Hani şu elleri arkadan bağlı olarak, yarı beline kadar toprağa gömülmüş bir insanın üzerine taş parçalarının yağdırıldığı bir vahşet ayini.

Kefenine sarılmış halde, çıldırmış bir kalabalığın tam ortasında, en savunmasız haliyle bırakılan o insan oraya gelene kadar zaten binlerce kez ölmüştür. 

Benim asıl merak ettiğim recmi sevinç içinde yapanlar. Onlar oraya nasıl toplanmışlardır?

Sabah uyanmış, yataklarından kalkmış, ellerini yüzlerini yıkamış, kahvaltılarını etmiş, eşleriyle-çocuklarıyla şakalaşmış, akşam eve gelirken ne isterler diye sormuş, sonra sokağa çıkmışlardır. Sanki biraz sonra savunmasız bir insanı delice bir öfke ve nefretle taşa tutacak onlar değillerdir.

Öyle sıradan, öyle kayıtsız, öyle HERKES'tirler. 

Fırlatacakları taşları nereden, neye göre, nasıl toplamışlardır? Daha büyük, daha ağır, daha delici olanları mı seçmişlerdir? Beyaz kumaş üzerinde en büyük kırmızılığı oluşturabilmek için mi atacaklardır ellerindeki taşları? Bu olaydaki mutlulukları bu mudur?

Kalabalıkta hareket edince yaptıkları işin günahını daha mı az taşırlar? Yoksa onlar o günahın cezasını vererek büyük sevaba mı girerler?

Buna mı inanırlar?

Recm bitip de toprağa doğru yıkılmış o insanı, o öldürdükleri insanı gördüklerinde bir iç rahatlamasına mı kavuşurlar? Arkalarına dönüp giderlerken birbirleriyle ne konuşurlar? Şakalaşırlar mı? Sessizliğe mi bürünürler? Büyük ,ihtimalle hepsi hiçbir şey olmamışçasına işlerine dönüp günlük hayatlarına devam ederler.  

Gelelim ülkemize!

Recm olayı ülkemizde bu şekilde yaşanmasa da benzerleri yaşanmıyor değil.

Kadın cinayetlerinin önlenemez artışı dur durak bilmiyor. 

Bir yandan çağı yakalamış, diğer bir yandan da çağın gerisine düşmüş durumdayız. Ve bu düşüş her geçen gün daha korkutucu hal almakta. Öyle ki bazen namus belasına taşlanmasak da, kurşunlarla ölüyoruz. Bazen de, kendini din adamı diye tanıtanların verdiği fetvalarla taşlanmaktan beter oluyoruz. 

Zaman zaman ortaya öyle fetvalar atıldı ki, akıllara zarar. Sapkınlığın ayyuka çıktığı günümüzde, sapıklara çanak tutmaktan başka ne işe yarar bu fetvalar diye düşünmeden edemiyor insan. 

"Altı yaşında kızlar evlenebilir"

"Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil"

"Bir kadın çalışmayı tercih ederek fuhuşa hazırlık yapmış oluyor" Ve daha niceleri.

İşin acı tarafı ne biliyor musunuz? Ülkemizdeki beylerin çoğunluğunun bu tür fetvalara olumlu bakması. 

Kadınların sadece birer cinsel obje olduğunu düşünen beylere sormak istiyorum. 

Sizi, hiçbir kadının ekmek parası uğruna ne şartlar altında, ne zorluklarla karşılaşarak çalıştığını biliyor musunuz?

Tabii ki bilmiyorsunuz! O halde dinleyin kısaca anlatayım. 

Sabah saat 6 suları. Havanın soğukluğu bedenine kadar işlese de, sıcacık yatağından kalkmak zorundasın.

İlk işin çocuklara ve kocana kahvaltı hazırlamak. Şöyle evi birde üstten topladın mı senden iyisi yoktur.

Çocukları okula uğurladın. Şimdi sıra sende. Alelacele üzerini değiştirip, işyerine doğru yola koyulursun. 

Kafanda ki onca sorunla boğuşurken, sabahın kör saatinde derdi, tasası olmayan mahlukların ıslık sesleriyle irkilirsin. Sen dünyanın derdiyle uğraşırken, onlar senin kalçalarının derdindedir. 

Sesini o zaman bile çıkartamazsın. Adın üzerinde kadınsın. Allah muhafaza görenler ne der sonra. Aldırış etmez yoluna devam edersin.

Tüm gün onlarca ağız kokusunu çekmek zorundasındır. Birde o ağızlardan zaman zaman sana bakarken salyalar akıyorsa işte o zaman hayat tümden çekilmez olur. Vah ki ne vah. 

İşten çıktın eve gidiyorsun nihayet. "Aman sağa sola bakma, kimseyle konuşma, yollarda oyalanma. Senin yerine başkaları karar veriyor ya. 

Çok şükür eve geldin. Hemen yemeğini hazırlamaya başla, çocuklarla ilgilen, ütü, çamaşır, bulaşık. 

Hala ayakta duracak halin var mı? Eh o zaman azıcıkta kocanla ilgilen. 

Erkek bu, senin tüm gün nasıl çalıştığınla ilgilenmez. Sakın ola uykuya dalma.

Hadi sağlam dur. Kocanı fuhuşa itme. 

Bugün konuyu çok fazla uzatarak başınızı ağrıttım. Yazımı hemen toparlıyorum.

Kadınların saçına, başına, işine, gücüne kafa yoran cahil, bağnaz insanlar var oldukça biz kadınlar, saçımızı değil kafamızı kessek kar etmez. 

 Filiz Bahcıvan 



Tarih: 06.10.2022 22:58