Bugun...
Muharrem Ayların en Hüzünlüsü


DÖĞER HÜR HABER YAZIYOR...
DÖĞER HÜR HABER
 
 
       Değerli Halkımız Uzunca bir zamandan bu yana Döğer kasabamızın sorunları bir yumak gibi sarmal büyüyerek devam ederken, siz okurlarımızla haberleri paylaşmaya ,olup biten işlerden sizleri haberdar etmeye çalıştık. Bir seçim arefesinde kurulan sitemiz, üç ay sonra kapatırlar kehanetinde bulunanların düşünce ve kerametlerini boşa çıkarttı. Aksine, Döğer Arge bünyesinde dört site ile sizlere haberleri anında, meydana gelebilecek olayları ise olayın bazen aylarca öncesinden vermeye çalıştık. Allah’ a şükürler olsun ki yaptığımız haber veya yorumlarımızda yalancı çıkmadık. Sevenlerimiz olduğundan fazla kızanlarımız oldu. Menfaatlerine dokundurduklarımız, kanun nizam tanımazlar, üçkağıtçılıktan başka marifeti olmayanlar, düşmanca tavır sergilemekten kaçınmadılar. Beklenen ve beklediğimiz tepkilerdi bunlar.          Ekonomik ve siyasal gücü arkasına alanlar, yaptıkları kanunsuz işlere karşı gösterilen tepkiye öylesine bozuldular ki editör arkadaşlarımıza karşı her türlü tehdit ve baskı modelini denediler. Onların tehditlerine tarihten bir örnek verelim, ibreti alem için.   Hazreti Hüseyin efendimizi Kufe’ ye çağırıp “Ey İmam gel Kufe’ye başımıza halife ol” diye çağrı alıp şimdiki Kerbela denilen mıntıkaya geldiklerinde karşılarına çıkan Yezit in otuzbin kişilik ordusunu görünce canlarından korkup kaçmak için fırsat kollayan Araplara hitaben bir konuşma yapar. Hz. Hüseyin ya başarıya ulaşacak, insanları eşitlik, kardeşlik ve adalet ülküleri içinde yaşatacak, Yezid’in saltanatına son verecek ya da bu yolda boyun eğmeden şehid olacaktı. İşte Hz. Hüseyin, bu asil duyguların esiri olarak adım adım Kerbela’ya, her neye mal olursa olsun gidecekti. Burada ele alacağımız bu olay, sadece islam tarihinin değil insanlık tarihinin de en kara ve acıklı sayfalarını oluşturur. Peygamberin cennetin efendileri olduklarını söylediği iki sevgili torunundan Hz. Hüseyin’in acımasızca şehid edildiği bu olayı Emevi yandaşı zavallıların açıklarken nasıl kılıktan kılığa büründüklerini ibret ve hayretle görüyoruz. Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela’ya geldiklerinde hem susuz bırakılmış, hem de binlerce kişilik ordu tarafından sarılmış durumdaydılar. İnsanlık değerlerinden yoksun Kufe Valisi zalim Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in geri dönmek, Yezid’le görüşmek veya İslam sınırlarından herhangi birine gitmek isteklerinden hiçbirini kabul etmedi. Esasen onun görevi Yezid’in emrini yerine getirmek yani Hz. Hüseyin’i şehid etmekti. Çünkü biliyordu ki, Hz. Hüseyin yaşadığı sürece efendisi Yezid’e rahat yoktu. Şimdi sözde Müslümanlardan oluşan koskoca bir ordu, kendi dinini kuran Hz. Muhammed’in her yönden üstün yaratılış ve niteliğine sahip torununa ve onun ailesine saldırıyor, öldürmeye çabalıyordu. Karşılarındaki bir avuç insan ise günlerdir susuzdu. Hararetten insanların dudakları çatlamış, dilleri kurumuş, bağırları yanmıştı. Fakat karşılarındaki paralı askerlerde insaf yoktu, acıma bilmiyorlardı, kana susamışlardı, şan ve şöhretin esiriydiler. Meğer insanoğlu, servet, şöhret ve makam için sırasında ne kadar küçülüp, alçalabiliyordu. Nihayet 10 Ekim 680 (Hicri 10 Muharrem 61) günü Hz. Hüseyin son hazırlıklarını yaptı ve Yezid’in ordusuna yaklaşarak onlara hitab etmek istedi. Ancak bu çok veciz konuşma gözleri dönmüş azgınlardan oluşan bu orduyu pek etkilemedi. Hz. Hüseyin’in bu sözlerinin edebi bakımdan da ayrı bir değeri vardır. Allah’a hamd ve sena, Hz. Muhammed’e, meleklere ve nebilere sonra şöyle diyordu: Hz. Hüseyin atını sürerek iki ordu arasında bir yerde durdu ve Yezid’in ordusuna hitaben: ‘Ey Kufe halkı benim kim olduğumu ve sonra da vicdanınızın sesini dinleyiniz. Ben Peygamberin torunu değil miyim? Benim katlim size helal olur mu? Peygamberin hadisini ne çabuk unuttunuz. O, bizler için ‘Siz ehlibeytin seyitlerisiniz’ diye buyurmuştu. Bunu bilmiyor musunuz? Ben o büyük Peygamberin kızının oğlu, vasisi ve amcazadesi olan zatın oğlu değil miyim? Şayet bu hadisi unuttu iseniz, içinizde bunu size hatırlatacak kimseler vardır. Benden ne istiyorsunuz? Medine’de Resulullahın ravzai mübarekesinin yanında kendi halimde yaşarken beni orada bırakmadınız. Mekke’de itikafa çekilmeme müsaade etmediniz. Davet nameler göndererek, ricalar ederek, yalvararak beni buraya kadar çağırdınız. Ben sizin bu davetiniz üzerine buralara kadar geldim. Şimdi beni öldürmek istiyorsunuz. Bu akıbete müstehak olabilmek için ben sizlere ne yaptım? İçinizden birisini mi öldürdüm? Yoksa birinizin malını mı gasbettim? Eğer beni istemiyorsanız bırakınız gideyim. Bu ne gaddarlık ve bu ne hilekarlıktır! Hz. Hüseyin’in bu hitabı sonrasındaki gelişmeleri Fuzuli şöyle nakleder: ‘Cemaat bir ağızdan yaptıklarını inkara kalkıştılar. Hazreti İmam, mektupları onların önüne koyup böylece inkara mecal bırakmadıktan sonra mektupları ateşte yaktırdı. O zaman Ömer b. Sa’d gelip: - Ey Hüseyin! Dedi, bu hikayelerden bir sonuç çıkmaz. Ya Yezid’e biat edersin yahut da ölümü göze alırsın.!            Bu sözleri söyledikten sonra eline bir ok alıp: - Ey Kufe halkı, şahit olun ve Ubeydullah b. Ziyad huzurunda da şahitlik edin ki, Hz. Hüseyin’le savaşa tutuşan ilk defa ben oldum. Bunları söyleyerek o oku Hz. Hüseyin’e doğru fırlattı. Hz. Hüseyin sakalını eline alarak: - Ey kavim Allahın gazabı yahudilere ‘Aziz Allahın oğludur!- dedikleri zaman son şiddetini bulmuştu. Ve yine Tanrı’nın kahrı, Hıristiyan kavmine ’Mesih, Allahın oğludur’; dedikleri zaman, indi. Allahın Gazabı bugün de size Al-i Resule (Ehli Beyt’e) kastettiğiniz için erişmektedir. Bedeninizdeki her kıl, demirine su verilmiş bir hançer olsa ‘Allah sabırlıları sever, emrinden dışarı çıkmam. Ve her biriniz ayrı ayrı bana kastetmek için kin tutan askerlerden olsanız, ‘Allah sabırlıları sever! buyruğunu bırakmam. Rivayet ederler ki, Yezid’in askerleri İbni Sağd’ın gayretini gördüğünde ona uyup Hz. Hüseyin’i öyle bir ok yağmuruna tuttular ki atılan oklardan güneş görünmez oldu.           Hz. Hüseyin bu hücum karşısında süvarilerine dönüp yanındakilere şunları söyledi: - Ey ve fakir arkadaşlar ve benim için canlarını ortaya koyan insanlar! Kavgaya kendinizi hazırlayın ki, kanların döküleceği zamandır. Çok dengesiz bir şekilde başlayan savaşta Hz. Hüseyin’in 23 süvari ve 40 piyadeden oluşan askerleri öğle üzeri olduğunda iyice azalmış durumdaydı. Hz. Hüseyin de bu az sayıda susuz ve bitkin insanla yaya olarak savaşıyordu. Sonunda Şimr’in emriyle her yandan hücum edilerek Hz. Hüseyin şehid edildi. Peygamberin torunu Hz. Hüseyin’in vücudunda otuz üç ok, otuz dört kılıç ve kargı yarası vardı(10 Muharrem 61-10 Ekim 680).   Siyasi gücünüz ne olursa olsun. Allah cellecelalüh vardır birdir ve en sağlam hesap görücü odur. Bazıları bir kerede anlar bazılarıda sonradan anlar.




YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI