Bugun...
HER HAYIRDA BİR ŞER, HER ŞERDE BİR HAYIR VARDIR


Filiz BAHÇIVAN YAZIYOR...
111
 
 

Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla Rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti. 

Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?

Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı.

Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu. 

Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla: "Bekleriz" diye mırıldandı.

Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi. Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü.

Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi.

Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı. "Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu. 

Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı.

Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti. 

Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kaybetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı. 

Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. "Madam" dedi, sert bir sesle, ir  

"Biz Harvard'da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner."

"Hayır, hayır" diyerek haykırdı yaşlı kadın.  "Anıt değil. Belki, Harvard'a bir bina yaptırabiliriz."

Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu gözlerle bakarak, "Bina mı?" diyerek tekrarladı.

"Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı."

Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu.  Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi. 

Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: "Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz o halde?"

Rektör'ün yüzü karmakarışıktı. Yaşlı adam başıyla onayladı. 

Bay ve Bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California'ya, Palı Alto'ya geldiler. Ve Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyen yaşatacak üniversiteyi kurdular.

Amerika'nın en önemli üniversitelerinden birini: STANFORD'u. 

Ayağınıza kadar gelip, sizinle görüşmek isteyen insanlara yaklaşmadan önce bir kez daha düşünün.

Dış görünüş çoğu zaman bizi aldatabilir. Çoğu zaman işimize yarayabilir. Düşünün bir iş görüşmesine kravatlı takım elbiseli gittiğinizde kapıda saygıyla karşılanırsınız.  Dış görünüş tabii ki önemlidir. Kıyafetimiz bizim ruh halimizin bir aynasıdır. Blue Jean üzerine tişört, spor ayakkabılarla gidin bakalım bide. Kimse sizi ciddiye almaz. Anlattığım hikâye gerçek bir hikayedir.  Alıntı değildir. Üniversitenin rektörü yaşlı çifti biraz olsun sabırla dinleseydi, belki de üniversiteye yeni bir yerleşke veya çalışma salonu yapılma fırsatını yakalayabilirdi. 

Farklı bir pencereden bakacak olursak, rektörün yaşlı çifti geri çevirmesi onlarla ilgilenmemesi ülkede yaşayan tüm insanlar için hayırlı olmasaydı. Stanford gibi bir üniversiteye sahipler şimdi. Her hayırda bir şer her şerde bir hayır vardır. Sözünü söylemenin tam yeri ve zamanı. 

 Filiz Bahcıvan 





YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI